Sana…
Sensiz
ilk gün, sabah kalktım her şey aynı gibiydi. Güneş aynı vurdumduymazlıkla
parlamış, istemesem de tüm odayı aydınlatmıştı. Eşyalar hala yerlerindeydi,
masa ve koltuk ve diğerleri aynıydılar, lâl olmuşlardı, sadece sessiz öylece
duruyorlardı. Ben de aynıydım, kalktım çay yaptım kendime, demledim güzelce,
sıcak severim çayı iyice kaynamaya bıraktım. Sesler gelince anladım fokur fokur
kaynıyordu. Mutfağa gittim, buhar olmuştu her yer kaynıyordu su.
Demliği aldım,
döktüm başımdan aşağıya, sonra kaynayan suyu aldım, döktüm karnımdan aşağıya…
Sensiz ikinci
gün, canım acımıyor, gün doğmak bilmiyordu, radyoda müzik yoktu kulağımda da
ses. Seni düşünmemeye karar verdim ama olmadı. Karanlıkta bir meyve bıçağı
geçti elime ve parlak bir fikir geldi aklıma. Kollarımı kestim acımadılar.
Sonra karnıma iki derin kesik attım ama kanadı sadece. Daha çok bastırdım,
bağırsaklarım koşup ayrılmak istediler, saçıldılar etrafa, kopardım attım
onları. Tüm organlarım sıralarını savıp ayrıldılar benden, tıpkı senin gibi. En
son kalbim geçti elime, orada olduğunu biliyordum, çıkarıp öpmek istedim seni,
bir başından öbür başına kestim kalbimi, ayırdım ikiye, seni görmekti tek
isteğim ama yoktun, kalın ve çirkin damarlar…
Sensiz üçüncü
gün.
Sensiz dördüncü
gün.
Sensiz beşinci
gün.
…
Sensiz üç yüz
altmış beşinci gün. Tam bir sene önce bugün gitmiştin benden ve ben de o gün
ölmüştüm. Ama eskisi gibi değildi hayat, her şey çok farklıydı. Babamın
evindeydim. O gün her şey aynıydı ve herkes. Eşyalar ve insanlar lâl olmuştu.
Çocukluğum geçmişti bu evde. Ne güzeldi… Her şey aynıydı her şey. Balkona
çıktım, nasıl da küçüktü her şey ve herkes. İşte oyun oynadığım bahçe oradaydı
ve sana gittiğim uzun yol da orada. Gökyüzüne, oyun parkına, yola baktım uzun
uzun ve attım kendimi aşağıya…
Sensiz bilmem
kaçıncı gün. Gözlerimi oydum kaşıkla.
Sensiz bilmem
kaçıncı gün. Resimlerimi yaktım.
Sensiz bilmem
kaçıncı gün. Kendimi yaktım.
Sensiz bilmem
kaçıncı gün. Sana yazdıklarımı yaktım.
Sensiz bilmem
kaçıncı gün. Hayalini yakacaktım onlar beni yaktı…
Sensiz bilmem
kaçıncı gün…
Ben,
o ben değilim artık.
Sarı, sapsarı
güneş ışığı nasıl da sızmış o kalın perdeden de aydınlatıyor çıplak bedenini. Paris’te,
güzel mi güzel bir otel odası, güzel dediysem yanılma sen varsın diye güzel aslında
hiç de güzel değil, belki de güzel… Kırmızı duvarlar, mavi kapı, sarı tavan, o
çiçekli perde. Siyah yatakta ne güzeldin, aslında hep çok güzeldin. Bana söz verdin.
S
A
N
A
Adın bir şiir
benim için, yazılmış en güzel şiir. Su gibi dupduru, akça pakçasın. Yüksek bir
dağın yamacında, güzel çiçekler, uzun ve soluksuz bir koşu ama zorlu yollar ve
de sırtımızda kamburlar, onca yılın acı hatırası. Sen şimdi ve daima ilk
gördüğüm gibisin. Bana söz verdin…
Ayhan Özer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder