Aynada görünen ben miyim, yoksa bir başkası mı artık bilemiyorum. Sadece bunla da sınırlı değil bilemediklerim. Bu yaşıma kadar geçen her gün, bilmediklerimin bildiklerimden fazla oluşuyla karşılaşmam bir yana, her geçen gün insan doğasının yeni bir yüzüyle, yüz yüze gelişim asıl alışamadığım. Tam altmış beş yıl bu dünyaya katlanmaya mı, alışmaya mı yoksa sadece olmaya mı çalıştım bilemiyorum. Uzun ve düz bir yol değil yaşam, dolambaçlı da değil. Dedikleri gibi kocaman bir sahne de değil, gün boyu rol kesip aktrisi olduğum, sadece bu işte, yaşadığımız kadarı. Yaşam bir ters bir düş, kısacası.
-Gel içeri, gel nazlanma. Geçerken uğramış da nasılım diye görecekmiş. Sen bunu külahıma anlat. Kim bilir ne diyeceksin yine, onun için geldin, söyleyip sıvışacaksın değil mi?
-Yok, valla Cahide Abla, gerçekten nasılsın diye merak ettim. Günler oldu görüşmeyeli.
-İyiyim işte gördün, nasılım gördün yani. Eee, git haydi öyleyse.
-Neyse abla, bir bardak su içeyim gelmişken madem.
-Demedim mi bakla var ağzında diye, gel, içeri gel.
Serap iyi kızdır, hoş kızdır da bir de şu inatçılığı olmasa. Nazar’dan çok korkar; ama bu nazar başka nazar. Benim tam dokuz yıllık yol arkadaşım, köpeğim Nazar. Bu evi alıp da yerleştiğim ilk yıl, almıştı Oğuz Nazarı, bana arkadaşlık etsin diye. Daha mini mini bir yavruydu Nazar. Ben iyiden iyiye yaşlandım, ev tamamen yıprandı. Nazar büyüdü, hatta o bile yaşlandı.
-Al bakalım suyunu, iç, afiyet olsun.
-Ay abla, pek severim seni bilirsin, hem abla dediğime bakma, annemin arkadaşı, bir sen kaldın yadigâr, bir de Nurten abla. O da gitti buralardan, annem her aklıma düştüğünde seni göresim gelir, bilirsin.
Serap, dedi diyeceklerini ve gitti. Ben kaldım yine benle, geride. Böyle durumlarda, yani yalnızlık iyiden iyiye kemirdiğinde içimi, daha çok düşünmemek için geçmişi, alırım Nazarı. Evin hemen yanındaki park var ya, hani pek bir bakımsız. Benim ev gibi işte, oraya giderim. İyi ki almış Nazar'ı Oğuz. Yoksa hiç çıkmazdım dışarı, ne diye çıkacağım ki. Oğuz dünyaya geleli tam 39, gideli 5 yıl oldu. Dün gibi hatırlıyorum dünyaya gelişini ve şimdiymiş gibi hatırlıyorum gidişini.
Cahide Abla, ne inatçısın böyle. Bana diyorsun da sen benden bin kat inatçısın. Kemal gelecek, doğumdan önce son bir kontrole gideceğiz sözde. İki dakika uğrayayım kapıdan dedim, Kemal’i beklerken. Ay zorla içeri soktun, yine aklıma geldi, dedim işte ben de. Hem, Kemal de durmadan seni ikna edeyim istiyor, "Artık hastaneye yat" diye; ama dinleyen nerde. Bak işte, daha benim evden çıkmamla, sen de çıktın, ay o Nazar da yanında. Ya düşüp bir başına kalakalırsan oralarda kim…
-Aman Kemal, nerde kaldın böyle?
-Bin hadi bin.
Kafam çatlayacak gibi ağrıyor. Bu hastanede tek doktor benim sanki, her şey benim üzerimde. Bir de bebek yapıyoruz, iyi mi?
-Neden konuşmuyorsun Kemal?
-Başım çok ağrıyor Serap, şu işi bir halledelim.
Sanki, dünya altın bir toz bulutuyla kaplanmış da insanlık arınmış bin bir ayıbından. Yemyeşil çayırları yerine koymuşuz da sanki soluduğumuz hava başımızı döndürüyor. Sanki sular gürül gürül akıyor eskisi gibi, tüm hastalıkları tedavi etmişiz belki de. Tek derdimiz, derdimizin olmayışıymış gibi bir de bebek yapıyoruz, iyi mi?
-Doktor olacaksın bir de. Alıverseydin bir ağrı kesici. Hem artık iyice can sıkmaya başladı bu ağrıların, bir muayene olsan.
-Aldım ilaç. Söz, haftaya muayene de olacağım.
Ben bu ağrıların sebebini biliyorum aslında. Hem bunun için doktor olmaya da gerek yok. Bir çuvala taşıyacağından fazla taş koyarsan olacağı budur, ağrı. Her gün bir dolu hayat geçiyor önümden kanserli bedenleriyle. Tek yapabildiğim, çokça yapamayacaklarımızı, çok az da yapacaklarımızı söylemek. Bir de bebek yapıyoruz, iyi mi?
-Sen nasılsın?
-İyiyim şimdi, sabah senin arkandan uyandım. Sırtım işte biliyorsun, az yürüyeyim dedim. Cahide Abla'ya kadar gittim, sen geldiğinde yeni çıkmıştım ben de.
Doktorun dediğine bakılırsa, doğuma bir hafta kaldı. Kemal ne sevinmişti ilk duyduğunda... Günlerce iş bile yaptırmadı bana. Ya şimdi... Sanki üzülüyor oğlumuzun doğacak olmasına.
-Açtın mı konuyu Cahide Abla'ya, yatacak mıymış hastaneye?
- Nuh diyor peygamber demiyor, Kemal.
Dünyaya yeni bir hayat getirecek olmak ve bunu da kendi bedenimle başarmak... Tanrım ne büyük mutluluk! Belki doktor olacak o da babası gibi. Sağlığına kavuşturacak hastaları... Belki öğretmen olacak, bilgi götürecek her yere. Yaşlanınca bana bakacak, su olup önüme akacak.
-Sonra bir de ben konuşayım Cahide Abla'yla. Söyledin mi peki?
-Söyledim Kemal söyledim, oğlumuzun adı Oğuz olacak dedim…
Ayhan Özer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder